Want to make creations as awesome as this one?

Transcript

GÜZEL ÜLKEMİZ TÜRKİYE

Adıyaman’ın Kahta İlçesi’nde 2150 metre yüksekliğindeki Nemrut Dağı yamaçlarında hükümdarlık yapmış olan Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnettarlığını göstermek için yaptırdığı mezarı, anıtsal heykelleri ve benzersiz manzarası ile Helenistik Dönemin en görkemli kalıntılarından birisidir. Anıtsal heykeller doğu, batı ve kuzey teraslarına yayılmıştır. Doğu terası kutsal merkezdir ve bu nedenle en önemli heykel ve mimari kalıntılar burada bulunmaktadır. İyi korunmuş durumdaki dev heykeller kireçtaşı bloklarından yapılmıştır ve 8-10 metre yüksekliktedir. Varlığı bilinmekle beraber kral mezarı, henüz keşfedilememiştir.

NEMRUT DAĞI

Kepez İlçe sınırları içerisinde, Varsak Mahallesi (Beldesi)’nde bulunmaktadır. Düden Şelalesi çeşitli kaynaklarda, İskender Şelalesi ve Yukarı Düden Şelalesi olarak da geçmektedir. Aynı zamanda halk arasında Düdenbaşı Şelalesi diyenler de vardır. Eski Antalya-Burdur yolunun 28. km’sinde, Kırkgözler’in 30. km’sinde Pınarbaşı adında iki büyük karstik kaynak çıkmaktadır. Suyu bol bu iki nehir, kısa bir akıştan sonra birleşerek Bıyıklı Düdeni içinde kaybolur. Bıyıklı Düdeni’nde kaybolan su, 14 km kadar yerin altında gittikten sonra Varsak çöküntüsünün bir ucundan çıkar, çok kısa bir akıştan sonra çöküntünün öbür ucundan tekrar batar. Varsak’ta kaybolan su iki kilometre kadar yeraltı akışından sonra Düdenbaşı’nda yeryüzüne çıkar. Yüzeyden hiç su akmadığı günlerde bile Düdenbaşı Şelalesi’nin altından saniyede en az 10 metreküp su, yüzeye çıkar. Bu suyun maksimum debisi 94 metreküp, ortalaması ise saniyede 15-16 metreküptür. Düdenbaşı’nda yukarıdan şelale yaparak akan su, Kepez hidroelektrik santralından gelen sudur. Düdenbaşı’ndan sonra Koyunlar regülatöründe, iki ana kanala ayrılan Düden Çayı, 9 km sonra Antalya’nın doğusunda 40 m yüksekliğindeki traverten bir eşikten şelale yaparak Akdeniz’e dökülür.

DÜDEN ŞELALESİ

Osmanlıların Bursa'da ilk yerleştikleri bölgelerden olan Cumalıkızık, 180'i halen kullanılan, bazılarında ise koruma ve restorasyon çalışmalarının yapıldığı toplam 270 ev ile Osmanlı dönemi konut dokusunu günümüze taşımaktadır. Cumalıkızık yerleşiminin güneydoğusunda, Uludağ eteklerindeki Ihlamurcu mevkiinde, Bizans devrine ait bir kilise kalıntısı 1969 yılında tespit edilmiştir. Kilise kalıntısının yüzeyde rastlanan bazı mimari parçaları Bursa Arkeoloji Müzesi'nde saklanmaktadır. Bursa yakınlarında kurulan Osmanlı Beyliği, kuruluşundan kısa zaman sonra bölgeye hakim olmayı başarmış, 1326 yılında Bursa'yı, 1331 yılında İznik'i fethederek yörede varlığını kesin olarak kabul ettirmiştir. Böylece Osmanlı halkının bu topraklara yerleşerek kentler ve köyler oluşturması sağlanmıştır. Cumalıkızık vakıf köyü olarak kurulmuştur ve bu özelliğini yerleşim dokusu, konut mimarisi ve yaşam biçimine yansıtmıştır. Uludağ’ın kuzeyindeki dik etekler ile vadilerin arasında sıkışıp kalan yöre köylerine, bu konumlarından dolayı ''kızık'' adı verilmiştir. Köylerin birbirlerinden ayrılması için de dereye yakın olanına Derekızık, Fidye verene Fidyekızık ve Kızık köylerinden topluca gidilerek cuma namazı kılınan köye de Cumalıkızık adları verilmiştir. Bursa'nın tarihi alanlarından Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri ve Cumalıkızık Köyü'nün, Unesco Dünya Miras Listesine alınmasına yönelik UNESCO tarafından Haziran 2014 tarihinde Bursa’nın Hanlar Bölgesi, Sultan Külliyeleri ile birlikte UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alması uygun görülmüştür

CUMALIKIZIK

Kanyon vadisi, bitki örtüsü, kilise ve şapelleriyle doğa, tarih, sanat ve kültür olgusunun bir arada buluştuğu Ihlara Vadisi, dünyanın ikinci büyük kanyonu olarak Kapadokya'nın doğa harikasıdır. Tarihi kaynaklardaki adı "Peristremma" olan Ihlara Vadisi'nin içinden geçen Melendiz Çayı’nın adı ise Patamos Kapadokus–Kappadokya Irmağı’dır. Ihlara Vadisi, tektonik yükselmeler ve Hasandağı volkanının püskürmesinin ardından çöküntüye uğrayan alan üzerinde ilerleyen Melendiz Çayı’nın binlerce yılık aşındırması sonucunda oluşmuştur. Melendiz Çayı, Ihlara Vadisi boyunca araziyi derin ve sarp bir biçimde yarmak suretiyle, vadi boyunca görkemli ve çarpıcı güzellikler meydana getirir. Melendiz Dağları’ndan kaynaklarını alan küçük akarsular birleşerek, güneydoğu-kuzeybatı yönünde akar ve Mamasın Barajı’na ulaşır. Melendiz Çayı, vadi boyunca 30’a yakın menderes çizer. Ilısu ile Selime arasındaki uzaklık kuş uçuşu 10 kilometre olmasına karşılık, akarsuyun menderesler çizerek akması nedeniyle gerçek uzaklık 18 kilometreyi bulmaktadır. Ihlara Vadisi’nin dikkat çeken bir başka özelliği ise doğasıdır. Duvar gibi dik, derin ve dar vadinin tabanındaki suyun kenarında, bağlar ve bahçelerden oluşan yoğun bir yeşillik şeridi yer alır. Sanki doğa kendini vadi içine gizlemiştir. Vadi çevresinde bozkır görünüşlü ve cılız bitki örtüsü hâkimdir. Vadinin yamaçlarına geldiğinizde ise zengin ve yeşil bir doğa parçasının vadi içinde saklandığını görürsünüz. İşte bu gizlenmiş olma durumu, vadinin özel yerini de belirlemiştir. Vadi tabanında bölgedeki karasal iklimden farklı olarak, Akdeniz iklimine yakın bir iklim görülmektedir. Vadi tabanı bu özelliği ile doğal bir mikroklima alanıdır. Buna bağlı olarak vadi tabanında başta Antep fıstığı olmak üzere çok çeşitli bitkiler yetişmektedir.

IHLARA VADİSİ

Kapadokya Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin dünyada en güzel bütünleştiği yerdir. Coğrafik olaylar Peribacaları'nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık yaşlı medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır.Roma İmparatoru Augustus zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık 'Geographika' adlı kitabında (Anadolu XII,XIII,XIV) Kapadokya Bölgesi'nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan geniş bir bölge olarak belirtir.Bu günkü Kapadokya Bölgesi Nevşehir,Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibarettir.ayalara oyulmuş geleneksek Kapadokya evleri ve güvercinlikler yörenin özgünlüğünü dile getirirler. Bu evler 19. yüzyılda yamaçlara ya kayaların yada kesme taştan inşa edilmişlerdir. Bölgenin tek mimarı malzemesi olan taş yörenin volkanik yapısından dolayı ocaktan çıktıktan sonra yumuşak olduğundan çok rahat işlenebilmekte ancak hava ile temas ettikten sonra sertleşerek çok dayanaklı bir yapı malzemesine dönüşmektedir.Kullanılan malzemenin bol olması ve kolay işlenebilmesinden dolayı yöreye has olan taş işçiliği gelişerek mimari bir gelenek halini almıştır. Gerek avlu gerekse ev kapılarının malzemesi ahşaptır.

KAPADOKYA

Sarayın girişi, savunması en zor olan doğu cephesindedir. Anıtsal taçkapı, avlulara çıkan diğer kapılar gibi, kabartma, süsleme ve zengin bitki motifleriyle Selçuklu sanatının özelliklerini taşır. Saray, tarih ve sanat tarihi yönünden eşsiz bir değere sahiptir. Tek kubbeli cami, iki ayrı renk taşla örülmüş minaresiyle saraya ilginç bir görünüm kazandırmaktadır. Caminin kıble duvarının dışındaki türbe geometrik ve bitkisel motiflerle süslenmiş olup, muhtemel Abdi Çolak Paşa ile İshak Paşa ve yakınları için yapılmıştır. Sarayın (Selamlık) kuzey cephesinde dışa sarkan dört ahşap konsolda üstte kanatlı ejder, onun altında aslan, en altta insan figürleri yer almaktadır ki, çok ilginç ve sanatkaranedir. Sarayda klasik Osmanlı mimarisinden farklı üslup ve benzeme şekilleri dikkati çeker. Türk saray geleneği ve mimarisinin ana prensiplerine uyulmuştur. Yapı birkaç aşamalıdır ve güzellikle azameti yansıtır. Saray iştihamı, yaptıran paşanın çevreye ve Merkezi Devlet’e karşı gücünü göstermek istediği anlaşılmaktadır. Taş duvarların içinde görülen boşluklar, sarayın kalorifer tesisatı andıran merkezi ısıtma sistemiyle ısıtıldığını göstermektedir. Yapımı bir çok efsane ve hikayeye konu olan İshak Paşa Sarayı; Osmanlı döneminde Ağrı’da yapılan en büyük ve en önemli mimari eserdir. İshak Paşa Sarayı, geleneksel Türk mimari karakterinde ve Selçuklu mimarisi biçiminde bir yapıdır.

İSHAK PAŞA SARAYI

Balıklıgöl, 150 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğindedir. Derinliği 3-5 metre civarındadır. İçinde efsanelere konu olan sazan türü balıklar bulunmaktadır. Bu balıklara halk tarafından saygı gösterilir ve yenilmez. Rivayete göre Hz. İbrahim ateşe atıldıktan sonra, bir mucize gerçekleşir ve etraf güllük gülistanlık olur. Bu mucizenin gerçekleştiği mekânın Balıklıgöl ve çevresi olduğuna inanılır. Dini bayramlar da ile Mevlit ve Kandil gecelerinde en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşır. Balıklıgöl Platosunda Hz. İbrahim'in doğduğu mağarada bulunmaktadır. Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz.İbrahim'in doğduğu mağaranın ziyaretçisi hiç eksik olmaz. Her dinden her ülkeden ve her şehirden ziyaretçinin yılın her mevsiminde bu mağarayı ziyaret eder. Hz.İbrahim'in doğduğu mağaranın hemen yanında yaşadığı dönemin din âlimi olan Beddiüzaman Said Nursi'nin vefat ettikten sonra ilk defnedildiği mezarı da bulunmaktadır. Balıklıgöl Şanlıurfa turizmin çekim alanıdır. Halil-ür Rahman Gölü'nün hemen güneyinde, Urfa Kalesinin önünde yer almakta olup, 150 m2 alanı bulunan bir göldür. Rivayetlere göre, Hz İbrahim ateşe atıldıktan sonra, Nemrut'un kızı Zeliha da Hz. İbrahim'i çok sevdiğinden ve ona inandığından ateşe atılmasına dayanamaz, o da kendisini ateşe atar. Zeliha'nın düştüğü yer de bir göle dönüşür.

BALIKLI GÖL

Safranbolu evleri, Karabük iline bağlı Safranbolu ilçesinde, 18. ve 19. yüzyıl Osmanlı kent yaşamının ve tarihi dokunun günümüze kadar kaldığı korunduğu bir ilçemizdir. UNESCO tarafından 17.12.1998’de Dünya Kültür Mirası listesine alınmıştır. Safranbolu evlerinin Osmanlı döneminde yumurta akından yapıldığı ve çok uzun süre depreme dayandığı söylenilmektedir .Safranbolu evleri Türk kültürünü aile yaşantısını aktara mükemmel yapıtlardan.Evler konak tarzında hali vakti yerinde ailelerin kaldığı evlerdir. Safranbolu evleri birbirinin önünü kapatmaz.Sokaklar taşlarla örülüdür.Alt yapı hala daha çalışmaktadır. Safranbolu konum olarak yaklaşık olarak Ankara’nın iki yüz kilometre kuzeyinde ve Karadeniz’in yüz kilometre güneyindedir. Karabük ilininde 8 km kuzeyinde yer alır ki Safranbolu ile Karabük bir birine bağlanmıştır. Safranbolu’nun en eski adı Homeros’un İlyada destanında Paplagonya olarak bilinmektedir. Safranbolu daha sonra bir çok el değiştirmiştir. Safranbolu 1196 tarihinde Selçuklu Sultanı II.Kılıç Arslan’ın oğlu Muhiddin Mesut Şah burayı fethetmiştir. Bölgeye zaman zaman Türkmenler göç ettirilmiştir. En son olarak bilinen ismi ise Zafranboludur. Safranbolu en zengin olduğu zaman Osmanlı Devleti zamanıdır çünkü 17. yy da İstanbul-Sinop kervan yolunun önemli bir konaklama merkezi haline gelmiştir. Bu yüzden Safranbolu’da Cinci Hanı yapılmıştır.

SAFRANBOLU EVLERİ

Aspendos Antik Kenti, zengin tarihiyle tanınan Türkiye’nin bulunan önemli kültür varlıklarından biri. MÖ 10. yüzyılda Akalar tarafından kurulmuş olan antik kent, Antalya’nın Serik ilçesinin Belkıs Köyü’nde bulunuyor. Ticaret yolu üzerinde yer aldığı için her daim oldukça önemli bir konuma sahip olan Aspendos Antik Kenti, agora, tiyatro, stadyum, hamam, sarnıçlar, dükkanlar gibi yapılardan oluşuyor. Yapılarının çoğunun günümüze kadar gelebildiği antik kentin en meşhur yapısı ise 12 bin kişilik antik tiyatrosu. MS 2. yüzyılda Romalı Zenon tarafından inşa edilen bu antik tiyatro günümüze ulaşabilen sahnelerin en eski örnekleri arasında gösteriliyor. Her yıl yerli ve yabancı çok sayıda turist tarafından ziyaret edilen Aspendos Antik Kenti günümüzde tiyatro, konser gibi etkinliklere de ev sahipliği yapıyor.

ASPENDOS ANTİK KENTİ